Unknown: Automatic conversion of false to array is deprecated in /var/www/vhosts/barbarosfarm.com/httpdocs/catalog/controller/startup/startup.php on line 103 Neden Barbaros Farm

Neden Barbaros Farm

Neden Barbaros Farm
4 December, 2022

Konvansiyonel ya da diğer bir deyişle endüstriyel tarım nedir? Organik ürünler gerçekten “organik” mi? Yerel tohum nedir? 5553 sayılı kanun bizden neler götürüyor? Temiz gıdaya nasıl ulaşabiliriz? Bu tür sorular hepimizin gündelik hayatında aklından geçirdiği ancak tam anlamıyla cevabını bulamadığı sorular.

Mevcut durumdan yola çıkarak bu yazı dizimizde; bu alanda kendisine farklı anlamlar yüklenen ve bazı kesimler tarafından artık şüpheyle yaklaşılan “sertifikalı organik tarım” yerine sertifika şartı aranmayan, yerel (standart) tohumlarla geleneğine uygun olarak yapılan “ekolojik tarım” ile birçok alanda tüm canlıların hayatını tehlikeye atan “konvansiyonel tarım” yöntemlerinin açıklamasını bulacaksınız. Yazının devamında piyasada kullanılan tohum çeşitlerini ele alacağız.

Hibrit (F1) tohum, GDO’lu tohum ve yerel (standart) tohumların özelliklerini inceleyeceğiz. Diğer bölümlerde ise tarım çeşitlerinin biyoçeşitlilik ve sağlığımız üzerine etkilerini okuyacaksınız. Ayrıca çiftçilerin yaşadığı sorunlar ve tüketicilere düşen görevleri de bu yazımızda detaylı olarak ele alacağız.

Ekolojik tarımla dünya doyar mı peki? Doyar pek tabii ki, yeter ki nasıl bir bilimsel sonuca, bir gökdelenin yapımına yatırım yapıldıysa, zaman ve emek verildiyse ekolojik tarım sistemine de o kadar emek verilsin.

Hepimiz ekolojik çiftçi mi olalım yani? Şart değil. Bir çiftçi aile ortalama -hakkıyla ekolojik tarım yapıyorsa- çok değil, beş altı aileyi doyurabilir. Bu durumda dünya nüfusunun beşte biri ekolojik çiftçi haline gelebilse hepimiz doyarız, bütün sular ve toprak temiz kalır, genlerimiz sağlamlaşarak gelecek nesillere sağlık taşıyarak sürdürür aktarımlarını. Yeter ki elimizdeki tohumlar baki kalsın, onları her üretim döneminde yeniden ekelim, biçelim, hasat edelim.

Diyeceksiniz ki klonlama var, genetik bilimi var, günden güne gelişiyor ve mükemmel tohumları bulacak, çiftçiye de eski tohuma da gerek kalmayacak! İşte bu imkansız. Çünkü bir tohuma, bugün bir daha döl vermeyen sebze tohumlarında olduğu gibi bir özellik kazandırabilirsiniz, ama bir sefer için geçerli olur bu. Bizim asıl derdimiz ise neslin devamı, daha çok kilo domates ya da iki metre boyunda mısır, soğukta yetişen karpuz değil. Bunun için de kendisini dünyada olan tüm değişikliklere uyduran sağlıklı tohumlar ve onların yaşam alanlarına ihtiyacımız var. Düşünün ki buğday tohumu Diyarbakır ile Urfa arasındaki Karacadağ’dan tüm dünyaya saçılıp zaman içinde farklı coğrafyalara dağılmasaydı, sadece bizler buğday ekmeğini yerinde tüketiyor ya da üretiyor olurduk. Ya da bugün Türkiye’de avokado hatta domates gibi başka kıtalardan gelmiş ürünler hiç yetişmezdi.

Kendimize ve geleceğimizin tohumları için yapabileceklerimize bakacak olursak çok basit bir formül çıkar karşımıza. İki rol alabiliriz yaşamın her anında: Ya sağlıklı tohumu saklayan, eken, biçen, dağıtan taraf oluruz (ki bu oldukça tecrübe, bilgi ve bilgelik ister); ya da bütün bunları yapanlara saygı gösteren, destekleyen, koruyan ve faydalanan taraf. Bu ikisi dışındaki her rol, geleceğin tohumlarına değer vermeyen her yaşam tarzı, insanlı bir geleceği bir miktar daha riske atacaktır.

Kaynakça:

  1. Victor Ananias, “Yaşam Dönüşümdür”, Doğan Yayıncılık (2016), Syf: 69 – 70